7 Ekim 2014 Salı

SADAKAYLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER



SADAKA İLE İLGİLİ AYETLER

BAKARA 196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah’ın vereceği ceza ağırdır. 

BAKARA 263. Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.

BAKARA 271. Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir. 

BAKARA 276. Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. 

BAKARA 280. Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdır. 

NİSA 114. Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka yahut bir iyilik yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyen (in fısıldaşması) müstesna. Kim Allah’ın rızasını elde etmek için bunu yaparsa, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz. 

EN’AM 141. Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. 

TEVBE 53. De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.

TEVBE 58. Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar. 

TEVBE 60. Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.

TEVBE 75. Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye Allah’a and içti.

TEVBE 79. Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır. 

TEVBE 103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.

TEVBE 104. Allah’ın, kullarının tevbesini kabul edeceğini, sadakaları geri çevirmeyeceğini ve Allah’ın tevbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâla bilmezler mi? 

YÛSUF 88. Yusuf’un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır. 

AHZAB 24. Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tevbe ederlerse) tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. 

AHZAB 35. Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. 

MUHAMMED 21. (Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah’a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. 

HADİD 18. Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.

MÜCADİLE 12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 

MÜNAFİKUN 10. Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın. 

SADAKA İLE İLGİLİ AYETLER

(Ölmeden önce tevbe ediniz. Hayırlı işleri yapmaya mâni çıkmadan önce acele ediniz. Zekât ve sadaka vermekte acele ediniz. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşunuz!) [İbni Mâce]


(Hastalarınızı sadaka ile tedâvi edin. Sadaka, her hastalığı ve belâyı defeder.) [Beyhekî]


(Sadaka vermekte acele edin; çünkü belâ sadakayı geçemez.) [Beyhekî]


(Sadaka, kabir azâbından korur. Kıyâmette de sâhibini himâyesi altına alır.) [Beyhekî]


(İyilik ömrü artırır, sadaka günâhları giderir ve kötü ölümden korur.) [Taberânî]


(Sadaka vermeye devam edenin rızkı artar ve duâsı kabûl olur!) [İbni Mâce]


(En hayırlı insan, gücünün yettiği kadar veren fakir mümindir.) [Deylemî]

Malı çok olup da zekât, sadaka vermeyen kimse, sıkıntı içinde yaşar. Az da olsa, her gün sadaka vermeye alışmalı! Peygamber efendimiz yemîn ederek, (Sadaka malı eksiltmez, sadaka vermekle mal eksilmez) buyuruyor. (Müslim)



Sadaka verenin malının bereketi artar. Az malı çok iş görür. Hadîs-i şerîfte, (Gizli-açık çok sadaka verin ki, rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duânız kabûl edilsin) buyuruluyor. (İbni Mâce)

(Her iyilik sadakadır.) [Tirmizî]

(Herkesin eklem yeri kadar sadaka vermesi gerekir. “Sübhanallah”, “Elhamdülillah”, “La ilahe illallah” veya “Allahü ekber” demek birer sadakadır. İyiliği tavsiye etmek, kötülüğe mani olmaya çalışmak birer sadakadır. İki rekat kuşluk namazı kılmak ise bütün bunları karşılar.) [Müslim]
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlâkla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]

Malı temizler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Malınızdaki günah kirlerini sadaka ile temizleyin!) [T.Gafilin]
Günahları temizler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları yok eder.) [Tirmizî]

(Sadaka, kibri ve övünmeyi yok eder.) [Tirmizî]

Hastalıktan ve belâdan korur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin! Sadaka her hastalığı ve belâyı önler.) [Beyhekî]

(Sadaka vermekte acele edin; çünkü belâ sadakayı geçemez.) [Beyhekî]

(Sadaka yetmiş kötülük kapısını kapatır.) [Taberânî]

(Sadaka Allahın gazabını söndürür ve kötü ölümden korur.) [Tirmizî]

(Sadaka vermeye devam edenin rızkı artar ve duâsı kabul olur!) [İbni Mace]

(Sadaka vermekle mal eksilmez) [Tirmizî]

(Peygamber efendimiz, Mirac gecesi, ekin ekip bir günde biçen bir topluluğu gördü. Biçtiği mahsul yeniden eski haline dönüyordu. Bunların kim olduğunu sorunca, Cebrail, (Bunlar, Allah yolunda cihad edenlerdir ki, bir iyiliklerine 700 misli sevab verilir. Harcadıklarının yerine yenisi verilir) dedi. (Bezzar)

Kıyametin dehşetinden korur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Sadaka, kabir azabından korur, Kıyamette sahibini himayesine alır.) [Beyhekî]

(Allah rızası için verilen sadaka, Cehennem ateşinden korur.) [Taberânî]

(Yarım hurma da olsa, sadaka vererek Cehennemden korunun!) [T.Gafilin]

Sevabı artırır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Malını Allah yolunda harcayanın sevabı 700 misline kadar artar.) [Beyhekî].

25 Eylül 2014 Perşembe

Ey çaresizler çaresi!

Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin sukût ettiği, içtimaî ahvalin boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin "hay-hûy"unun duyulduğu, yığınların çaresizlikle kâh sağa, kâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde, zulmet zulmet içinde kıvrananlara nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve haksızlık ateşlerine bir su serp.. şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına çözemeyecekleri tasmalar geçir. Ufuklarımızdaki ilham esintileri bir yere takıldı, gönüllerimizde heyecanlar söndü, dillerimizde bir kekemelik var; rahmet ilinden bize dirilten bir meltem gönder.. hakkındaki recâ ve hüsnüzannımızı rahmetinin serhaddine ulaştır ve bizi o ufkun ümitli dilencileri kabul ederek gönüllerimizi imanî heyecanla şahlandır ve dillerimizdeki bağları çöz; çöz ki hâlimizi arz ederken yeni bir günah işlemeyelim.
Mücrimiz, düşkünüz, derbederiz. Ve yakın tarihimiz itibarıyla hiç bu kadar dağılmamış, bu kadar zaafa düşmemiş, bu kadar Senden uzak kalmamış; sürekli "Sen Sen" diyenler dahil asla bu ölçüde Sensizlik yaşamamıştık.
Ey talihsizlerin sığınağı, ey âcizlerin güç kaynağı, ey dertlilerin tabibi ve ey yolda kalmışların hâdîsi ve yol göstereni! Bir kere daha Sana dehalet ediyor ve içimizi son bir kez daha Sana döküyoruz. Boş şeylerin arkasından koşup durduk; olmayacak hülyalara gönül bağladık. Ümit ettiklerimiz yüzümüze bakmadı ve bel bağladıklarımız asla bizi umursamadı. Bugüne kadar Senden başka sesimizi duyan, başımızı okşayan olmadı. Duygularımızla alay edildi; düşüncelerimiz cürüm sayıldı. Her yanda kundaklamalar yaşandı.. her tarafta fitne ateşleri körüklendi.. yananlar ocaklar gibi yandı ve yapılanlar ismet-i dine dayandı.
Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lütfuna kalmış... İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik. Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır. O kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.
Ey her duada bulunana icabet eden ululuk tahtının Sultanı! Şu anda binler, yüz binler Senin karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve "Biz geldik" diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; bağlıyor ve Sen varsan -ki aslında kendinden var olan sadece Sensin- bizim terk edilmemiz söz konusu olamaz. Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade eder ki! Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.
Şimdi biz de, bize verdiğin isteme duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin vüs'ati genişliğindeki kapına dayanıyor, son bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman.. icabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!

ZİLHİCCE AYI HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER

Zilhicce ayının fazileti
Sual: Zilhicce ayının fazileti nedir?
CEVAP
Kurban Bayramı’nın bulunduğu aya zilhicce denir. Zilhicce ayının ilk on gününde yapılan ibadetlerin kıymeti çoktur. Birkaç hadis-i şerif:
(Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya bedeldir. Bir gecesini ihya etmek de Kadir Gecesi’ni ihya etmek gibidir.) [İbni Mace]
(Zilhiccenin ilk on gecesinde yapılan amel için, yedi yüz misli sevab verilir.) [Beyhekî]
(Terviye günü [Arefe’den önceki gün] oruç tutup, günah söz söylemeyen Müslüman Cennete girer.) [Ramuz]
(Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutan, her günü için yüz köle azat etmiş veya cihad edenlere yüz at vermiş yahut Kâbe’ye kurban için yüz deve göndermiş gibi sevab alır.) [R. Nasıhin]
(Bu on günün hayrından mahrum olana yazıklar olsun! Bilhassa dokuzuncu [Arefe] günü oruçla geçirmelidir! Onda o kadar çok hayır vardır ki, saymakla bitmez.) [T. Gafilin]
(Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.) [Ebul Berekat]
(Zilhiccenin ilk on günü, fazilette bin güne, Arefe günü ise on bin güne eşittir.) [Beyhekî]
(Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur.) [Taberani]
(Allah indinde zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!) [Taberani]
Tesbih: Sübhanallah,
Tahmid: Elhamdülillah,
Tehlil: Lâ ilâhe illallah,
Tekbir: Allahü ekber, demektir.
Peygamber efendimiz, Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerin, diğer aylarda yapılan amellerden daha kıymetli olduğunu bildirince, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, bu ayın ilk günleri yapılan ameller, Allah yolundaki cihattan da mı daha kıymetlidir?) dediklerinde, (Evet, cihattan da kıymetlidir, ancak canını, malını esirgemeden savaşıp şehid olanın cihadı daha kıymetlidir) buyurdu. (Buhârî)
Hazret-i Ebüdderda buyurdu ki: Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmalı, çok sadaka vermeli, çok dua ve istiğfar etmelidir, çünkü Resulullah, (Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun) buyurdu. Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutanın ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çoluk çocuğu belalardan muhafaza olur, günahları affolur, iyiliklerine kat kat sevab verilir, ölürken kolay can verir, kabri aydınlanır. Cennette yüksek derecelere kavuşur. (Şir’a)
Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek sünnettir. İbni Âbidin hazretleri, (Zilhicce ayının ilk on günü, bu sünnetleri geciktirmemeli. (Kurban kesecek kimse, Zilhicce ayı girince, saçını ve tırnağını kesmesin) hadis-i şerifi, emir değildir. Bunları, kurban kesinceye kadar geciktirmek müstehabdır) buyurmaktadır. Kurban kesecek kimsenin, Zilhicce ayının ilk gününden, kurban kesinceye kadar, saçını, sakalını, bıyığını ve tırnağını kesmemesi müstehabdır; fakat vacib değildir. Bunları kesmesi günah olmaz ve kurban sevabı azalmaz.
Bu on gün içinde, hasta ziyaret eden, Allahü teâlânın dostlarının hatırını sormuş ve ziyaret etmiş gibi olur. Bu on gün içinde Ehl-i sünnet’e uygun bir din kitabı okumak çok sevabdır. Din ilmini, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek, kadın erkek herkese farzdır. Çocuklara öğretmek, birinci görevdir.
Ebû Hüreyre ( r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduklarını rivâyet etmiştir:
“Zilhicce’nin on gününde yapılan ibâdetler kadar, diğer günlerin hiç birindeki ibâdet Allâh’a sevgili değildir. Bugünlerden her birinin orucu, bir senenin orucuna, gecelerinden her birinin ihyâsı da, Kadir gecesinin ihyâsına muâdildir.” (Tirmizî, Savm, 52; İbn-i Mâce, Sıyam, 39)
İsa Aleyhisselam'ın havârilerine öğrettiği her biri birbirinden kıymetli, bütün ümmetler için geçerli beş zikrin günde 100 defa okunması tavsiye ediliyor.
Havariler Hz. İsa'ya (a.s.):
” Bu duaları okuyanın sevabı nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurdular:
Birinci Zikir: Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ve lehul hamdu yuhyî ve yumît. Bi yedihil hayruve huve alâ kulli şey’in Kadîr.
“Birincisini 100 kere okuyan kimsenin ameli gibi bir amel, o gün yer halkından hiçbirine yazılmaz. O kul, kıyamet günü en fazla hasenâtın sahibi olur."
İkinci Zikir: Eşhedu en lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. İlâhen, Vâhiden, Sameden lem yettehiz, sâhibeten ve lâ veledâ.
"İkincisini 100 kere okuyana, Cenab-ı Hak bir milyon hasene (iyilik) yazar, bir o kadar da günahını siler ve onun cennetteki derecesi, on bin derece yükseltilir."
Üçüncü Zikir: Eşhedu en lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehul mulku ve lehul hamdu, yuhyî ve yümîtu ve huvel Hayyul lâ yemûtu. Bi yedihi’l hayru ve huve alâ kulli şey’in Kadîr.
"Üçüncüsünü 100 kere okuyana; gökten yetmiş bin melek, elleri açık bir hâlde iner ve bu duayı okuyanlara salat ve rahmet yağdırırlar."
Dördüncü Zikir: Hasbiyallâhu ve kefâ. Semiyallâhu limen de’â. Leyse verâellâhi müntehâ.
"Dördüncüyü 100 kere okuyanın bu duasını bir melek alıp, Rabbimizin (c.c.) huzuruna koyar. Rabbimiz (c.c.) o anda o duayı okuyana nazar eder. Yüce Yaradanın (c.c.) kendisine bir defa tecelli buyurduğu kul ise asla bedbaht olmaz."
Beşinci Zikir: “Allahümme lekel hamdü kemâ negûlü ve hayran mimma negûl, Allâhümme leke salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâti ve leke Rabbi türâsî, Allâhümme innî eûzü bike min azâbil gabri ve min şetâtil emri, Allâhümme innî es’elüke min hayri ma tecrî bihi’r- rîhu.”
"Beşincisi ise bana ait bir duadır. Onun sevabının açıklamasını yapmam için bana izin verilmemiştir.”

ZİLHİCCE AYININ ÖNEMİ





ZİLHİCCE AYINA GİRİYORUZ-ZİLHİCCE ORUCU:

(25 Eylül Perşembe 2014)ResulullahAleyhisselatu vesselam :
"Bu on gunun hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun" buyurdu, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) diyor ki:
Bir gün Musa Peygamber (aleyhisselam), "Ey Rabbim!"der "Bunca dua ettim hiçbirini kabul etmedinSöyle bana, sana nasıl ve ne zaman dua edeyim?" Bu soruya Yüce Allah (cc) şöyle cevap verir: "Ey Musa!Zilhicce ayı nın ilk 10 günü, La ilahe illallah cümlesini söyle ki dileğini yerine getireyim"
Bu defa Hazreti Musa, "Ey Rabbim, o cümleyi bütün kulları söylüyor" derYüce Allah da kendisine şöyle cevap verir "Ey Musa!Zilhicce ayının ilk 10 günü içinde BIR defa , LA ILAHE ILLALLAH diyen kimsenin bu sözleri amel terazisinin bir kefesine, 7 kat gök ile 7 kat yer de diğer kefesine konulsa şüphesiz ki birinci kefe ağır basar"
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) diyor ki:
Allah (cc) Adem peygamberi zilhicce ayının ilk 10 gününün birinci günü affetmiştirİşte bu günde oruç tutan kimsenin Allah (cc) ufak-tefek günahlarını affeder Allah (cc), Yunus Peygamberin duasını Zilhicce ayının ilk onunun ikinci gününde kabul ederek kendisini balığın karnından dıþarı çıkarmıştırBu günde oruç tutan kimse, en ufak bir günah işlemeksizin,bir yıl ibadet etmis gibi sevap kazanır
Zilhicce'nin üçüncü günü Allah (cc) Zekeriya Peygamberin duasını kabul etti Bugünde bir dilekte bulunanların dileğini Allah (cc) muhakkak yerine getirir
Zilhicce'nin dördüncü günü İsa Peygamberin Doğduğu gündürBu günde oruç tutanlardan Allah (cc) umutsuzluk ve yoksulluk gibi kaygıları kaldırırO kimseler aynı zamanda kıyamet günü iyi kullarla beraber olacaktır
Beşinci günü Musa Peygamberin doğum günüdürBu günde oruç tutan kimse münafıklıktan ve kabir azabından kurtulur
Altıncı günü Allah (cc), sevgili peygamberi Hz Muhammed (sav)'e hayır kapılarını açarBu günde oruç tutanlara Allah (cc) rahmet nazarıyla bakar ve onları ebediyen azaba uğratmaz
Yedinci günü cehennem kapıları kapanırZilhiccenin ilk 10 günü geçene kadar asla açılmazBu günde oruç tutan kimseye Allah (cc) bilgisinin kavrayamayacağı derecede sayısız mükafatlar verir
Sekizinci günü İbrahim Peygamber (as)ın kurban kesme hususundaki rüyasını, gördüğü ve düşünmeye koyduğu gündürBu günde oruç tutan kimseyeAllah (cc) bilgisinin kavrayamayacağı derecede sayısız mükafatlar verir Dokuzuncu günü arefe ( İbrahim Peygamber (as)'in oğlu Ismail'i kurban kesmesi gerektiğini anladığı) günüdür
Bu günde oruç tutan kimsenin Allah (cc) geçis ve gelecek ufak-tefek bir yıllık günahını affeder"Bu gün dininizi (islamiyeti) son olgunluk derecesine eriştirdim ve size karşı olan nimetimi tamamladım" diyen Allah kelamı bugün inmiştir
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bugunlerin onemini soyle ifade ediyor:
"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili oldugu gunler bu on gundur! Ondaki her bir gunun orucu bir yillik oruca (sevapca) esittir. Ondaki bir gece kiyami (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kiyamina (ihyasina) esittir.
Peygamber Efendimizin zevcesi Hafsa (r.a) diyor ki:
"Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) dort seyi terk etmezdi: Asure gunu orucu, Zilhicce'nin on gunu orucu, her ay uc gun orucu ve sabahin iki rekât sunneti."
Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayinin onemini soyle anlatiyor: "Zilhiccenin ilk 9 gunu oruc tutmali, cok sadaka vermeli, cok dua ve istigfar etmelidir. Cunku Resulullah (sav):
"Bu on gunun hayir ve bereketinden mahrum kalana yaziklar olsun" buyurdu.
Zilhicce'nin ilk dokuz gunu oruc tutanin, omru bereketli olur, mali cogalir, cocugu belâlardan korunur, gunahlari affedilir, iyiliklerine kat kat sevab verilir, olum aninda ruhunu kolay teslim eder, kabri aydinlanir, Mizan'da sevabi agir basar ve cennette yuksek derecelere kavusur." (Sir'a)
Allah indinde Zilhiccenin ilk on gununde yapilan amellerden daha kiymetlisi yoktur. Bugunlerde tesbihi (Subhanallah), tahmidi (Elhamdulillah), tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) cok soyleyin! (Abd b. Humeyd, Musned, 1-257)
Allahu Teâlâ'nin bereketli kildigi, Kur'ân-i Kerim'de uzerine yemin edilen, Zilhicce'nin ilk on gecesinde yapilan amellere 700 misli sevab verilecegini Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem) mujdeliyor. Bugunler bizlere tevbe etme ve kisa zaman dilimlerinde tekrar cok semere elde etme firsatinin verildigi gunlerdir.
Biz de Peygamber Efendimize tabi olarak, gunduzleri orucla gecirmeli, sadaka vermeli, Allahu Teâlâyi zikretmeliyiz...
Allah yapacağımız ibadetleri ve hayru hasenatı kabul ve makbul eylesin..

24 Eylül 2014 Çarşamba




ZİLHİCCE AYINA GİRİYORUZ-ZİLHİCCE ORUCU:

(25 Eylül Perşembe 2014)ResulullahAleyhisselatu vesselam :
"Bu on gunun hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun" buyurdu, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) diyor ki:
Bir gün Musa Peygamber (aleyhisselam), "Ey Rabbim!"der "Bunca dua ettim hiçbirini kabul etmedinSöyle bana, sana nasıl ve ne zaman dua edeyim?" Bu soruya Yüce Allah (cc) şöyle cevap verir: "Ey Musa!Zilhicce ayı nın ilk 10 günü, La ilahe illallah cümlesini söyle ki dileğini yerine getireyim"
Bu defa Hazreti Musa, "Ey Rabbim, o cümleyi bütün kulları söylüyor" derYüce Allah da kendisine şöyle cevap verir "Ey Musa!Zilhicce ayının ilk 10 günü içinde BIR defa , LA ILAHE ILLALLAH diyen kimsenin bu sözleri amel terazisinin bir kefesine, 7 kat gök ile 7 kat yer de diğer kefesine konulsa şüphesiz ki birinci kefe ağır basar"
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) diyor ki:
Allah (cc) Adem peygamberi zilhicce ayının ilk 10 gününün birinci günü affetmiştirİşte bu günde oruç tutan kimsenin Allah (cc) ufak-tefek günahlarını affeder Allah (cc), Yunus Peygamberin duasını Zilhicce ayının ilk onunun ikinci gününde kabul ederek kendisini balığın karnından dıþarı çıkarmıştırBu günde oruç tutan kimse, en ufak bir günah işlemeksizin,bir yıl ibadet etmis gibi sevap kazanır
Zilhicce'nin üçüncü günü Allah (cc) Zekeriya Peygamberin duasını kabul etti Bugünde bir dilekte bulunanların dileğini Allah (cc) muhakkak yerine getirir
Zilhicce'nin dördüncü günü İsa Peygamberin Doğduğu gündürBu günde oruç tutanlardan Allah (cc) umutsuzluk ve yoksulluk gibi kaygıları kaldırırO kimseler aynı zamanda kıyamet günü iyi kullarla beraber olacaktır
Beşinci günü Musa Peygamberin doğum günüdürBu günde oruç tutan kimse münafıklıktan ve kabir azabından kurtulur
Altıncı günü Allah (cc), sevgili peygamberi Hz Muhammed (sav)'e hayır kapılarını açarBu günde oruç tutanlara Allah (cc) rahmet nazarıyla bakar ve onları ebediyen azaba uğratmaz
Yedinci günü cehennem kapıları kapanırZilhiccenin ilk 10 günü geçene kadar asla açılmazBu günde oruç tutan kimseye Allah (cc) bilgisinin kavrayamayacağı derecede sayısız mükafatlar verir
Sekizinci günü İbrahim Peygamber (as)ın kurban kesme hususundaki rüyasını, gördüğü ve düşünmeye koyduğu gündürBu günde oruç tutan kimseyeAllah (cc) bilgisinin kavrayamayacağı derecede sayısız mükafatlar verir Dokuzuncu günü arefe ( İbrahim Peygamber (as)'in oğlu Ismail'i kurban kesmesi gerektiğini anladığı) günüdür
Bu günde oruç tutan kimsenin Allah (cc) geçis ve gelecek ufak-tefek bir yıllık günahını affeder"Bu gün dininizi (islamiyeti) son olgunluk derecesine eriştirdim ve size karşı olan nimetimi tamamladım" diyen Allah kelamı bugün inmiştir
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bugunlerin onemini soyle ifade ediyor:
"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili oldugu gunler bu on gundur! Ondaki her bir gunun orucu bir yillik oruca (sevapca) esittir. Ondaki bir gece kiyami (ibadetle ihya edilmesi) Kadir gecesinin kiyamina (ihyasina) esittir.
Peygamber Efendimizin zevcesi Hafsa (r.a) diyor ki:
"Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) dort seyi terk etmezdi: Asure gunu orucu, Zilhicce'nin on gunu orucu, her ay uc gun orucu ve sabahin iki rekât sunneti."
Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayinin onemini soyle anlatiyor: "Zilhiccenin ilk 9 gunu oruc tutmali, cok sadaka vermeli, cok dua ve istigfar etmelidir. Cunku Resulullah (sav):
"Bu on gunun hayir ve bereketinden mahrum kalana yaziklar olsun" buyurdu.
Zilhicce'nin ilk dokuz gunu oruc tutanin, omru bereketli olur, mali cogalir, cocugu belâlardan korunur, gunahlari affedilir, iyiliklerine kat kat sevab verilir, olum aninda ruhunu kolay teslim eder, kabri aydinlanir, Mizan'da sevabi agir basar ve cennette yuksek derecelere kavusur." (Sir'a)
Allah indinde Zilhiccenin ilk on gununde yapilan amellerden daha kiymetlisi yoktur. Bugunlerde tesbihi (Subhanallah), tahmidi (Elhamdulillah), tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) cok soyleyin! (Abd b. Humeyd, Musned, 1-257)
Allahu Teâlâ'nin bereketli kildigi, Kur'ân-i Kerim'de uzerine yemin edilen, Zilhicce'nin ilk on gecesinde yapilan amellere 700 misli sevab verilecegini Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem) mujdeliyor. Bugunler bizlere tevbe etme ve kisa zaman dilimlerinde tekrar cok semere elde etme firsatinin verildigi gunlerdir.
Biz de Peygamber Efendimize tabi olarak, gunduzleri orucla gecirmeli, sadaka vermeli, Allahu Teâlâyi zikretmeliyiz...
Allah yapacağımız ibadetleri ve hayru hasenatı kabul ve makbul eylesin..

8 Ağustos 2014 Cuma

EL-CEMİL...Zatıyla en güzel Olan Sensin Allah’ım!

EL CEMÎL

En Güzel Olandır Allah. (azze ve celle)
Aziz ve Celil olan Allah, bütün güzelliklerin kaynağıdır. Var olan bütün güzellikler O’ndan neşet eder.
Cemîl olan Allah (azze ve celle) çok güzeldir. O’ndan daha güzel bir varlık yoktur. Allah’ın (azze ve celle) güzelliğinin yanında, güneş ışığı ancak zayıf bir mum ışığına benzer.
Bu âlemde var olan bütün güzellikler O’nun bir sanat eseridir. Bütün güzellikleri Yaratan Allah’tır. (azze ve celle)
Allah (azze ve celle) Zatı ile en güzel Olandır.
O, bütün güzel isimlerin, fiillerin, sıfatların Sahibidir.
O’nun bütün Sıfatları mükemmel ve noksansızdır. Bütün Fiilleri güzeldir.
İnsanlar bu dünyada Allah’ın (azze ve celle) Cemalini göremezler.
Cennette, inşallah O’nu gördüklerinde ise bu onlara, içinde bulundukları bütün nimetleri unutturur. O an O’nun dışında hiçbir şeye dönüp bakmazlar. Eğer Nur perdesi olmazsa, Allah’ın (azze ve celle) Nuru Kendisine bakan bütün gözleri yakar.
****
“Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).” (A’raf Suresi 26. Âyet Meali)
Ey Zâtıyla en güzel olan Rabb’im!
Ey Sıfatlarıyla en güzel olan Rabb’im!
Ey Fiilleriyle en güzel olan Rabb’im!
Ey en güzel İsimlerin Sahibi!
Ey Yücelik Ridasıyla Cemalini bizden Gizleyen Dost!
Ey büyüklük İzârıyla Cemalini bizden Gizleyen Dost!
Ey en Mükemmel!
Ey güzelliği bütün tasavvurları aşan!
Ey en Güzel!
Ey Cemil!
Ey Allah!
***
“O ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başladı.” (Secde Suresi 7. Âyet Meali)
***
Zatıyla en güzel Olan Sensin Allah’ım!
Sıfatlarıyla en güzel Olan;
Fiilleriyle en güzel Olan;
İsimleriyle en güzel Olan Sensin yalnız Sen!
Yücelik Ridasıyla gizlesen de yüzünü benden;
Tasavvur edemesem de Senin Güzelliğini;
Ben!
Çamurdan yarattığın insan;
En güzelin Sen olduğuna inanırım bütün kalbimle!
Yalnız Sana taparım!
Sana secde eder,
Senden yardım dilerim yalnız!
Cemîl Adınla güzelleştirdikçe kalbimi Sen Rabb’im;
Kalbimi yalnız Sana Sunarım!
****
Sen ki Seni tanıma derecelerini bahşedensin bize Rabb’im;
Sen ki bahşettiğin her bir marifet derecesinde,
Yepyeni kapılar açansın bize;
Sen ki; ibadet edilmeyi,
Sen ki; Övülmeyi,
Sen ki; Sevilmeyi,
Sen ki; Şükredilmeyi hak eden yegâne Varlıksın Allah’ım!
Bâki olan tek gerçek Sensin!
Ve hamd ederim ben Sana!
Bütün Güzelliklerini,
Eşsiz hakikatini,
Eşsiz Varlığını en güzel biçimde hatırlatansın bana!
Hamd etmemi nasip et son nefesime kadar Rabb’im!
Meleklerin kadar olmasa da!
****
Bana Seni bilmeyi bahşet hakkıyla Rabb’im!
Seni hep sevmeyi bahşet bana!
Sana hamd ederim Rabb’im!
Şükrederim verdiğin her bir nimete!
Verdiğin nimetleri paylaşarak güzelleştir beni!
Sonsuz şükrünle güzelleştir kalbimi!
Ve en hayırlı elbisenle;
Takva elbisesiyle ört beni!
****
Allah’ım!
El Cemîl Olan Allah’ım!
Senin Rızan için;
Sana itaat etmeme yardım et Cemîl Adınla!
Cemîl Adınla Rabb’im;
Emirlerini güzelce yerine getirmeme yardım et!
Yasaklarından kaçınmama yardım et!
Aklımı,
Kalbimi,
Ruhumu güzelleştir Cemîl Adınla ne olur!
Güzel bir ahlâk bahşet bana!
Senin o güzel Dininle, hakkıyla ibadet etmemi nasip eyle Cemîl Adınla!
Adı güzel kendi güzel Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) şefaatini nasip eyle ahirette de Rabb’im!
****
Korku ile ümit arasında beklerken artık ölümü;
Güzel yağmurların yağdığı,
Ilık rüzgârların estiği bir gün belki,
Belki bir zamanlar heyecanla suladığım gül ağacının yanında,
Belki kalbim Kâbe’deyken,
Secde ederken Sana belki,
Bütün güzelliklerin Sahibi olan Sana kavuşacağım Rabb’im!
Ruhumu nerede teslim alırsan al Allah’ım;
Ve ne zaman alırsan al ruhumu;
Yeter ki güzellikle al beni Yanına!
Ne olur korkutma!
Sen ki tahayyül edilemeyen,
Sen ki tasavvur edilemeyen Güzelliktesin Rabb’im!
O güzel Cemîl Adının hürmetine ne olur;
Ruhumu güzellikle al o gün Yanına.
Sana inanan;
Sana iman eden;
“Esenlik Yurdunda” görmek için Cemalini,
Ürkek kalpleriyle çırpınan,
Ne kadar mümin varsa şu yeryüzünde,
Ne kadar Sana tapan insan;
Milyarlarca kalbi aynı anda okuyan Sen,
Hesabı en çabuk gören Sen,
Tevbeleri kabul eden Sen,
Bağışla hepimizi ne olur!
Ne olur Cemalini göster bize Esenlik Yurdunda!
Âmin! Âmin! Âmin!
V’el hamdülillahi Rabbi’l âlemin!

25 Haziran 2014 Çarşamba

Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan...

Hoşgeldin ya şehr-i Ramazan...

Ramazan, İslam’ın temel esaslarından olan oruç tutmakla emredildiğimiz, her yılın bir ayına özel ibadet mevsimidir. Oruç, kul olduğumuzun farkına varma, nimetlerin değerini anlama, nefsi terbiye etme, toplumdaki muhtaç insanların durumlarını daha iyi anlama ve beden için bir perhiz olması gibi pek çok faydaları sayılabilecek bir ibadettir. Aşağıda bu faydalardan bazılarını başlıklar altında değerlendirmeye çalışacağız:

Nimetlerin Farkına Varma Açısından Oruç

Cenâb-ı Hak, yeryüzünü hadsiz nimetlerinin bulunduğu bir sofra şeklinde yaratmıştır. Bu sofrada yarattığı nimetlerle, kâinattaki en değerli misafir olan insanın etrafını donatmıştır. Bu nimetler “Umulmadık yerlerden” 1 getirilerek insanın istifadesine sunulmuştur.
Nimetlerin Farkına Varma Açısından OruçZehirli bir böcek olan bal arısı kendi ihtiyacının kat kat üstünde yaptığı balı, Allah’ın ilhamıyla insan için hazırlamakta, elsiz bir böcek olan ipek böceği yaprak yiyip Allah’ın ilhamıyla dokuduğu ipeği insan için üretmektedir. Allah bütün varlıklar âlemini, bu şekilde rezzakiyetini ve rububiyetinianlamamız için bizlerin hizmetine vermiştir.
Ancak insanlar, çoğu zaman gaflet perdesi altında ve sebeplerin perde olması ile Allah’ın bu nimetlerinin tam olarak farkına varamamakta ve Allah ile irtibatını kurmadan sebeplere verebilmektedir.
İşte, Ramazan’da, bütün Müslümanlar, Rezzaklarının ziyafetine davet edilmiş bir misafir gibi, akşama kadar “Sofraya Buyurun!..” emrini beklerler. Bu bekleme esnasında yemek, içmek ve cinsi münasebetlerden uzak durarak âdeta melekler gibi bir kulluk tavrı içerisinde bulunurlar. Böylece yukarıda saydığımız ve sayamadığımız nimetlerin farkına vararak, bu nimetlerin ne kadar kıymetli olduğunu anlama imkânı bulup şükür vazifelerini yerine getirme gayretine girerler. Âdeta yeryüzü bir ordu gibi, beraber yiyip, beraber içmekle geniş ve külli bir ibadet ederler.
Acaba böyle ulvî bir kulluk mevsiminde, melekler gibi şerefli bir makamda ibadetle vakit geçirmek yerine, hayvanlar gibi yiyip içmeyi tercih edenler, insan ismine layık olurlar mı?

Nimetlerin Şükrünü Eda Etme Yönünden Oruç

Nimetlerin Şükrünü Eda Etme Yönünden OruçRamazan orucunun hikmetlerinden biri de nimetlerin kıymetini anlamamıza ve şükrünü yapmamıza vesile olmasıdır.
Nimetler bize çeşitli vesilelerle ulaşır. Örneğin bir elmanın hangi sebeplerle bize ulaştığını düşünelim. Elma bize gelinceye kadar, ağaç, ağaçtan elmayı toplayan yetiştiricisi, yetiştiriciden onu satan manavına kadar çeşitli vesilelerden geçmektedir.
Bizler çoğu zaman nimeti, bu vesilelerden bilip, asıl nimet sahibi olan Cenab-ı Hakk’ı görmeyiz. Asıl teşekküre layık olan Cenab-ı Hak yerine, teşekkürümüzü o elmayı bize ikram eden şahsa ederiz.
Oysa o elma için arka planda bütün kâinat çalıştırılmıştır. Çünkü o elmanın olması için güneş olmalı, dünya dönmelidir… Rüzgârlar esmeli, bulutlar çalışmalıdır… O cansız, renksiz, tatsız, kokusuz toprağa giren cansız bir tohum, canlı bir bitkiye dönüşmekte, tatlı, renkli kokulu meyveler vermektedir. Demek ki, bu şuursuz mahlûklar şuurlu gibi çalışmalarıyla, bize arka plandaki ilim, irade ve kudret sahibi Cenab-ı Hakk’ı göstermektedirler.
Böyle vesilelerle bize gelen nimetlerde, vesilelere ehemmiyet verip, asıl nimet sahibini görmeyenin halini şöyle bir örnekle daha iyi anlayabiliriz:
Bir padişahın, elçisi vasıtasıyla, bize bazı hediyeler gönderdiğini varsayalım. Biz hediyeleri veren elçiye bütün teşekkürümüzü yöneltsek, padişahı hiç düşünmesek ve kıymet vermezsek olur mu?
Bu örneğe göre, nimetleri bize ulaştıran vesilelerin hepsi birer elçi gibidir. Asıl mal sahibi Cenab-ı Hakk’tır. Verdiği nimetlere karşılık olarak da bizden şükür istemektedir. İşte O’na teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacımızı hissetmekle olur.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî, samimi bir şükrün anahtarıdır. Çünkü normal şartlarda bir mecburiyet yoksa, insanlar hakiki açlığı hissetmezler. Açlık olmayınca da nimetin kıymeti pek anlaşılmaz. Kuru bir parça ekmekteki kıymeti, tok olan adam, özellikle zengin olsa bilemez ve göremez.
Hâlbuki iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin aleminde çok kıymettar bir İlâhi nimet hükmüne geçer ve lezzetinin farkına varılır. En zenginlerden en yoksul bir insana kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla, manevi bir şükür yapar.
Hem gündüz, yemek-içmek yasak olduğu için, “O nimetler benim malım değil. Yemek içmekte hür değilim. Demek başkasının malıdır ve ikramıdır. Onun emrini bekliyorum.” diye, nimeti nimet bilir, mânevî bir şükürde bulunur.
Bu şekilde oruç, çok farklı yönlerden, insanın hakikî bir vazifesi olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

Orucun Toplum Hayatına Bakan Faydaları

Orucun Toplum Hayatına Bakan FaydalarıOrucun emredilmesinin hikmetlerinden birisi de, toplum hayatındaki farklı tabakaların birbirlerinin hayat şartlarını daha iyi anlamalarına vesile olmasıdır.
İnsanların geçim şartları farklı farklıdır. Kimileri zenginken, kimleri de fakir olarak hayatlarını sürdürürler. Cenâb-ı Hak, bu farklılığa binaen, zenginleri zekât ve sadakalarla fakirlerin yardımına davet ediyor. Hâlbuki zenginler, fakirlerin acınacak acı hallerini ve açlıklarını normal şartlarda anlayamazlar. Ancak oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, kendinden başkasını görmeyen ve düşünmeyen çok zenginler, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu tam olarak anlayamaz.
İnsandaki hemcinsine şefkat ise, hakikî bir şükrün esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden daha fakirini bulabilir; ona karşı şefkat etmekle yükümlüdür. Eğer bir insan için, oruçla nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla yardım etmekle yükümlü olduğu muhtaç insanlara ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü hakikî olarak o hâleti kendi nefsinde hissetmez.

Orucun Nefis Terbiyesine Bakan Faydaları

Orucun Nefis Terbiyesine Bakan FaydalarıOrucun emredilmesinin hikmetlerinden birisi de nefis terbiyesi için en ideal ibadet olmasıdır. Çünkü nefis, kendini hür bilir ve serbest hareket etmek ister. Hatta kendisinde bir nevi rububiyet olduğunu zanneder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Eğer dünyada serveti ve kudreti de varsa, gaflet de gözünü kapamışsa, bütün bütün gasbedercesine, hırsızcasına, İlâhi nimetleri, nimeti veren Yaratıcısını düşünmeden adeta hayvan gibi yutar.
İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi mâlik değil, köledir; hür değil, kuldur. İzin verilmezse, en basit ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, kulluk halini takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.
Ayrıca Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, kul olduğunu bildirir.
Hadisin rivayetlerinde vardır ki:
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”
Nefis demiş: “Ben benim, Sen sensin.”
Azap vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ben benim, Sen sensin.” Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten yani benlik ve gururdan vazgeçmemiş.
Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Ben neyim, sen nesin?”
Nefis demiş: “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim.” 2

Orucun, İnsanın Aczini Anlaması Açısından Faydaları

Orucun, İnsanın Aczini Anlaması Açısından FaydalarıOrucun, insanın ihtiyaçlarının çokluğu açısından ne kadar fakir olduğunu ve bu ihtiyaçlarını karşılamakta ne kadar aciz olduğunu anlaması açısından pek çok faydaları vardır. Bir faydası şudur ki:
İnsan, gafletle kendi mahiyetini unutabiliyor. Ne kadar aciz, fakir ve kusurlu bir varlık olduğunu görmez veya görmek istemez. Oysaki insan nefes ve su gibi hadsiz maddi ihtiyaçlarının yanında, sevgi ve şefkat gibi hadsiz manevi ihtiyaçların hepsine muhtaçtır, yani bunların fakiridir. Ve bu ihtiyaçlarının çok az bir kısmını kendisi temin edebilir, çoğunun temininden acizdir. Su için yağmur yağmalıdır. İnsan yağmuru yağdırmaktan acizdir. Bir ekmek yiyebilmesi için güneşin çalışması, dünyanın dönmesi, bulutların vazife görmesi gibi pek çok sebep çalışmalıdır. Oysa insanın bu sebepleri çalıştırmaktan ne kadar aciz olduğunu herkes bilir.
Hem insan, ne kadar zayıf, yok olmaya müsait, musibetlere maruz ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Sanki çelikten bir vücudu var gibi, kendini ölümsüz zannedip dünyaya saldırır. Şiddetli bir hırs, açlık, ilgi ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini şefkatle terbiye eden Yaratanını unutur hem de hayatının yaratılış gayesini unutup, ebedi hayatını düşünmez ve günahlar içinde yuvarlanır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve inatçılara da, ne kadar zayıf, aciz ve fakir olduğunu hatırlatır. Açlık vasıtasıyla midesini düşünür; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlır. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu fark eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, acz ve fakr ile İlâhi dergâha sığınmaya bir arzu hisseder ve bir mânevî şükür eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır -eğer gaflet kalbini bozmamışsa!

Ramazan Kur’an Ayıdır

Ramazan Kur’an AyıdırRamazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Hakîmin dünya semasına indirildiği aydır. Kur’ân’ın bize gönderildiği bu mübarek ayda, o semâvî hitabı en güzel şekilde karşılamak için Ramazan-ı Şerifte oruç tutmak emredilmiştir.
Bu ayda, nefsin kötü arzularından ve dünyevi boş işlerden yüz çevirerek, yemeği içmeyi terk ederek insan âdeta meleklere benzemektedir. Bu vaziyette Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okur ve dinler. Okurken ve dinlerken de Kur’an’daki İlâhi hitapları güya ilk geldiği andaki gibi okumaya ve dinlemeye çalışarak ulvi bir hal yakalayabilir. Hatta bazı yüksek ruhlu insanlar, Kur’an’ı, sanki bizzat Allah Resulü’nden (a.s.m.) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrâil’den, belki Cenab-ı Hakk’tan dinliyor gibi bir kudsî hâle mazhar olurlar. Ve insan kendisi tercümanlık ederek, başka insanlara da bu İlahi mesajı iletip, hem kendi yaratılış gayesine uygun hem de Kur’an’ın indirildiği aya uygun bir şekilde bu zaman dilimini geçirir.
Ramazan-ı Şerifte İslâm âlemi bir mescid hükmüne geçer. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o büyük mescidin her tarafında Kur’an’ı bütün yeryüzüne işittiriyorlar. Her Ramazan, “Ramazan ayı, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği aydır.” 3 âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; Ramazan Ayı’nın “Kur’ân Ayı” olduğunu ispat ediyor. O büyük İslam cemaati ya Kur’an’ı okumakla veya dinlemekle vakitlerini değerlendirirler.
İşte, bütün İslam âleminin, yeryüzünü büyük bir mescid haline getirip ibadet ettiği böyle bir zaman diliminde, nefsinin kötü arzularına tabi olarak, yemek içmekle o nuranî vazifeden çıkmak ne kadar çirkin olduğunu şu misalle daha iyi anlayabiliriz:
Camide herkesin namaz kıldığı esnada, birisinin namaz kılmak yerine oyun oynaması, okunan Kur’anı dinlemek yerine şarkı söylemesi ne kadar büyük bir hürmetsizlikse, aynen öyle de bütün İslam âleminin oruçla ve Kur’an’la meşgul olduğu bir zamanda yemek-içmek ve orucu bozan diğer şeyleri yapmak da Kur’an’a ve ibadet edenlere karşı o kadar büyük bir hürmetsizliktir.

Ramazan, Ahiret Ticareti İçin En Uygun Zaman Dilimidir

Ramazan, Ahiret Ticareti İçin En Uygun Zaman Dilimidirİnsan bu dünyaya ahiret hayatını kazanmak için gönderilmiştir. Ramazan ayı bu ahiret ticareti için en uygun zaman dilimidir. Çünkü Ramazan-ı Şerifte amellere verilen sevaplar bire bindir. Kur’ân-ı Kerim okunduğunda, her bir harfi için on sevap vardır, on cennet meyvesi verilir. 4 Ramazan-ı Şerifte ise her bir harfin on değil, bin ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi için binler sevap verilir. Ramazan-ı Şerifin cumalarında bu sevap daha fazladır. 5 Ve Leyle-i Kadir’de ise her bir Kur’an harfine otuz bin sevap verilir. 6
Evet, her bir harfi otuz bin ebedi meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, nuranî bir tûbâ ağacı gibi, mil yonlarla bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır. İşte, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bakalım, seyredelim ve düşünelim ki, Kur’an okumanın kıymetini takdir etmeyenlerin ne kadar büyük bir kârı elden kaçırdıklarını anlayalım…
İşte, Ramazan-ı Şerif âhiret ticareti için gayet kârlı bir pazar yeri gibidir. Uhrevî kazanç için gayet verimli bir zemindir. İbadetlerimizin bereketlenmesi için âdeta nisan yağmuru gibidir. Bu bereketli zaman dilimi, bütün müminlerin kulluk vaziyetlerini takınıp kâinattaki diğer mahlûklara ve en önemlisi Yaratıcılarına karşı sergiledikleri bir resmigeçit gibidir.
Bu durumda, yemek-içmek gibi nefsin gafletle, hayvanî ihtiyaçlarla ve malayani şeylerle meşgul olmasına ve nefsin arzuları peşinde koşmasına engel olmak için oruç ibadeti emredilmiştir. Bu şekilde hayvani ihtiyaçlardan soyutlanarak, melekler gibi bir tavır takınmak mümkün olur.
Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, uzun bir ebedi hayatı içinde barındırır ve kazandırır. Evet, bir tek ramazan, eğer hakkıyla eda edilebilirse Kadir Gecesini içinde barındırmasından dolayı seksen senelik bir ömrü, ibadetle geçirmiş gibi bir netice kazandırabilir.
Nasıl ki bir padişah, yılın belli günlerini özel günleri olarak belirler ve o günlerde halka ve emri altında çalışanlara bazı ikramlarda bulunur. Öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli olan Rabbimiz, o on sekiz bin âleme bakan, Kur’ân-ı Hakîmini, Ramazan-ı Şerifte bize göndermiştir. Elbette o Ramazan, özel bir İlâhî bayram ve ruhanî bir meclis hükmüne geçmesi hikmetinin gereğidir.
Madem Ramazan İlahi bir bayramdır. Elbette bir derece boş ve hayvanî meşguliyetlerden insanları çekmek için, oruç tutmakla emredileceğiz. Bu orucun en mükemmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri ve benzeri insanın bütün maddi manevi organlarına dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, haramlardan ve boş şeylerden uzaklaştırarak, her bir organımıza özel ibadete onları yönlendirmektir..
Meselâ, dilimizi yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak ve o lisanımızı, Kur’ân okumak, zikir, tesbih, salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek, dilin en mükemmel orucudur. Veya gözümüzü namahreme bakmaktan ve kulağımızı fena şeyleri işitmekten men edip, gözümüzü ibrete ve kulağımızı hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi, diğer organlarımıza da bir nevi oruç tutturmaktır.

Orucun, İnsanın Şahsi Hayatına Bakan Faydaları

Orucun, İnsanın Şahsi Hayatına Bakan FaydalarıRamazan-ı Şerif’in orucunun, insanın maddi ve manevi hayatına pek çok faydası vardır. Oruç, insana en mühim bir ilâç gibi maddî ve mânevî bir perhizdir. İnsanın nefsi yemek, içmek hususunda serbestçe hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verir hem de helâl-haram demeyip rast gelen şeyi âdeta saldırırcasına yiyerek mânevî hayatını da zehirler. Böyle bir durumda kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Nihayet insan ona binemez; o insana biner.
Bazı veli zatların, nefis terbiyesinde riyazetin, yani yemenin içmenin azaltılarak ibadetle vakit geçirmenin önemli bir rolü vardır. Ramazan orucu da bir nevi riyazet gibi bizlere nefis terbiyesinde yardımcı olur ve hakikatlere karşı itaat etmeyi öğrenir.
Normal zamanlarda yemek üstüne yemek ile sürekli çalışan mide de bu vesile ile dinlenir. Allah’ın emrini dinleyerek helal olan yemeği ve içmeyi terk ettiği için, haramlardan çekinmeye yönelik emirleri de dinlemeğe ruhu ve nefsi daha kolay ikna olur. Bu şekilde manevi hayatı da düzene girer.
Diğer taraftan, insanların çoğu, açlığa çok defalar maruz kalırlar. Sabır ve tahammül için bir idman şeklinde olan açlığa ve riyazete muhtaçtırlar. Ramazan-ı Şerifteki oruç, ortalama on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir açlık zamanında sabır etmeyi öğreten bir riyazet ve bir idmandır. Demek, insanlığın sıkıntılarını arttıran sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.
İnsanın midesiyle irtibatlı pek çok maddi ve manevi organları vardır. Eğer o mide yılda bir ay gündüzleri istirahat etmezse mideyle irtibatlı diğer azalar hususi ibadetlerini unutur, yemek ve içmekle meşgul olur. Bu nedenle eskiden beri veli zatlar manevi yükselişleri için yemeği içmeyi azaltma yolunu tercih etmişlerdir.
Ramazan-ı Şerifin orucuyla beden fabrikasının hizmetçileri anlarlar ki, sırf yemek ve içmek için yaratılmamışlar. Bedenin maddi ve süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerle, insanın ruhu ve manevi latifeleri lezzet alır. Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü’minler derecelerine göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalp ve ruh, akıl, sır gibi latifelerin, o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok manevi feyizleri ve yükselişleri vardır. Midenin ağlamasına bedel, onlar mâsumâne gülüyorlar.
____________________________________
[1] Talâk Sûresi, 65/3.
[2] El-Havbevî, Dürretüt’l-Vâizîn, s. 11.
[3]” Bakara Sûresi, 2/185.
[4] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 16; Mecmeu’z-Zevâid, 7/163.
[5] Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 3/130.
[6] bk. Kadr Sûresi, 97/3.