Cenab-ı
Hakk'ın nur-u
mârifetine yetişmek ve bakmak
ve âyât
ve şahidlerin âyinelerinde
cilvelerini görmek
ve
berahin ve deliller mesâmatiyle
temaşa etmek iktiza ediyor
ki;
kalbine
gelen
ve
aklına görünen
herbir nuru
tenkid
parmaklariyle yoklama
ve
tereddüd eliyle tenkid etme!
Sana
ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma;
Bir kısmı: Su gibidir; görünür,
hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz.
Bu kısımda hayalâttan tecerrüd etmek,
külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkid parmaklariyle tecessüs edilmez; edilse
akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez.
İkinci kısım: Hava gibidir; hissedilir,
fakat ne görünür, ne de tutulur.
Ona karşı sen yüzün, ağzın, ruhunla o
Rahmet nesîmine karşı teveccüh et, kendini mukabil tut, tenkid elini uzatma,
tutamazsın. Ruhunla teneffüs et. Tereddüd eliyle baksan, tenkid ile el atsan, o
yürür gider; senin elini mesken ittihaz etmez, ona razı olmaz.
Üçüncü kısım ise: Nur gibidir; görünür,
fakat ne hissedilir, ne de tutulur.
Öyle ise kalbinin gözüyle, ruhunun
nazariyle kendini ona mukabil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle; belki kendi
kendine gelir. Çünki nur; el ile tutulmaz, parmaklar ile avlanmaz, belki o nur
ancak basiret nuriyle avlanır. Eğer harîs ve maddî elini uzatsan ve maddî
mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünki öyle nur, maddîde hapse razı
olmadığı gibi, kayda da giremez, kesîfi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder