kutbiyet de verilse ihlâs için hizmetkârlığı tercih eder |
«Risale-i Nur’un hizmet-i
imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı
lâzım gelirken, hem benimle lâakal yüzer kâtip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç
varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdirle
ve teşvikle yardım ve temas etmek zarurî iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı
bâkiyeye baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve faydalarına tercih
etmek ehl-i imana vâcip iken...» (Şualar sh: 680) ..diyerek hizmet-i imaniyenin, herşeyin üstünde
bir esas gaye olduğunu bildirir.
«Cazibedar bir Nakşî
evliyasından bir zat dört ay mütemadiyen Risale-i Nur’un elli altmış
şakirdleri içinde celbkârâne sohbet ettiği halde, yalnız birtek şakirdi muvakkaten
kendine çekebildi. Mütebakisi, o cazibedar şeyhe karşı müstağni kaldılar.
Risale-i Nur’un yüksek, kıymettar hizmet-i imaniyesi onlara kâfi olarak kanaat
veriyordu.
O şakirdlerin gayet keskin kalb ve basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i
Nur’a hizmet ise, imanı kurtarıyor tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri
kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü’mini velâyet
derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman,
saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, küre-i arz kadar bir
saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü’minin Cennetini genişlettirir,
parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar
yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı
bir hizmettir.
İşte bu
dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de
umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını
evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler.
Bu hakikata binaen, bu şehre bir
kutup, bir gavs-ı âzam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım”
dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına
arkadaş olamazsın.»
(Kastamonu Lâhikası sh: 83)
«Benim eskiden beri tekrar
ettiğim bir dâvâm—ki, Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, hizmet-i
imaniyeyi herşeyin fevkinde görür, kutbiyet de verilse ihlâs için
hizmetkârlığı tercih eder.» (Kastamonu Lâhikası sh: 251)
«Risale-i Nur’un o kadar
dehşetli muannidlere karşı galibâne mukavemeti, sırr-ı ihlâstan ve hiçbir
şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından
ve hizmet-i imaniyeden başka bir maksat takip etmemesinden ve bazı
ehl-i tarikatın ehemmiyet verdikleri keşif ve kerâmât-ı şahsiyeye ehemmiyet
vermemekten ve velâyet-i kübrâ sahipleri olan Sahabîler gibi, veraset-i
Nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını neşretmek ve ehl-i imanın
imanlarını kurtarmaktır.» (Kastamonu Lâhikası sh: 263)
«Bu zamanda herşeyin fevkinde
hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir.» (Kastamonu Lâhikası sh:
89)
«Üstad, muhtelif istidatta
olan her ziyaretçinin derece-i fehim ve idrakine göre konuşur, nazarları
Risale-i Nur’a ve hizmet-i imaniyeye çevirir, Risale-i Nur hakikatleriyle
imana hizmetin bu millete maddeten ve mânen en büyük menfaatleri temin
edeceğini dâvâ ve izah ederdi.» (Tarihçe-i Hayat sh: 462)
-«Her şakirdin
vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil belki başkasının imanlarını
da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddî devamla olur.»
(Kastamonu Lâhikası sh: 202)
Bediüzzaman
Hazretleri iman hizmetini esas alan, «Risale-i Nur hizmetini
herşeye tercih eder, Risale-i Nur’a ait, yetişecek acele bir iş zamanında
diğer meşguliyetlerini bırakır, evvelâ o işi tamamlardı.» (Tarihçe-i Hayat sh:
168)
Zaman iman kurtarma zamanıdır. Çünkü: «Bu zaman, eski zaman
gibi değildir. Eski zamanda imânı kurtaran on el varsa, şimdi bire inmiş. İmânsızlığa
sevk eden sebepler eskiden on ise, şimdi yüze çıkmış. İşte, böyle bir zamanda
imâna hizmet için, dünyaya el atmadım, dünyayı terk ettim.» (Sözler sh:
760)
18- «Sözler namındaki envâr-ı Kur’âniye ise, en mühim ibadet olan
ibadet-i tefekküriye nev’indendir. Şu zamanda en mühim vazife, imana
hizmettir. İman saâdet-i ebediyenin anahtarıdır.» (Barla Lâhikası sh:
328)
«Bu zaman, imanı kurtarmak
zamanıdır. Seyr-i sülûk-ü kalbî ile tarikat mesleğinde bu bid’alar
zamanında çok müşkilât bulunduğundan, Nur dairesi hakikat mesleğinde gidip,
tarikatlerin faydasını temin eder.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 242)
«Risale-i Nur’un gaye ve
maksadı tamamen uhrevî ve rıza-yı İlâhî dairesinde imana hizmet etmek olduğundan,
netice verdiği sair dünyevî iyilikler dolayısıyla, hayat-ı içtimaiyeye ait bir
faydasıdır.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 197)
«Risale-i Nur öyle câzibedar
bir eserdir ki Risale-i Nur’la Kur’ân’a ve imana hizmet etmenin kudsiyet ve
büyüklüğünü anladıkça, dünyada iken sizleri Cennete dâvet etseler, böyle
mukaddes bir vazifeyi, böyle ulvî bir saadeti şimdi bırakıp gitmek
istemeyeceksiniz. İmân cihetiyle ve imânı kurtarmak dâvâsına hizmet etmek
gayesiyle dünyanın bir mânevi cennet hükmünde olduğunu hissedeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder